Hunger Games Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hunger Games Rpg

May the odds be ever in your favor!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Lily

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lily Alicia Marquis
11. Mıntıka Vatandaşı
11. Mıntıka Vatandaşı
Lily Alicia Marquis


Kadın Mesaj Sayısı : 25
Kayıt tarihi : 29/05/12
Evcil Hayvan : Köpek

Haraç Bilgileri
Karakter Canı:
Lily Left_bar_bleue0/0Lily Empty_bar_bleue  (0/0)
Mıntıkası:
Oyun Kurucu Puanı:

Lily Empty
MesajKonu: Lily   Lily Icon_minitimeSalı Mayıs 29, 2012 11:09 am

Yağmur… Neden her yağmurda bu kadar tedirgin oluyordu ki? Bu sorunun cevabını tahmin etmek aslında hiç de zor değildi. Şimdiye kadar bütün kötü haberleri yağmurda almıştı. Alakasız belki ama o çok sevdiği yağmur kötü haberler vermişti sürekli ve gene yağmur yağıyordu. Bu gece hiç uyumamış öylece camın kenarında oturup yağmuru izlemişti. Hatıralar arasında gidip gelirken kendini tekrar bir hatıranın içinde bulmuştu.

‘’Hadi çocuklar! Islanacaksınız girin içeri.’’ Annesinin sesi kulaklarında yankılanıyordu şimdi. Bir kez daha onu ne kadar çok özlediğini anlamıştı o berrak, huzur veren sesi duyduğunda. ‘’Hey Liz yarışa var mısın?’’ Kardeşi Tyler onun dostu gibiydi. Böyle iyi anlaşmalarında aralarında sadece bir yaş olmasının etkisi göz ardı edilemezdi. Çok nadir kavga ederlerdi ama birbirlerine çok sık sataşırlardı bu sataşmalarda ufak şakalar olarak kalırdı her zaman. Ne abla kardeş ne de dost denilebilirdi onlar için; aralarındaki bağ çok özel ve güçlüydü. ‘’ Acele etsen iyi olur yoksa beni geçemezsin.’’ Elizabeth o anı tekrar yaşıyordu. Henüz 7 yaşındaydı ve kardeşi Tlyer’la birlikte oyun oynarken yağmur başlamasıyla annesi onları içeri çağırmıştı. Elizabeth ise dışarıda koşup eğlenmek, Tyler’la birlikte oyunlarına kaldıkları yerden devam etmek istiyordu fakat hiçbir zaman asi bir kız olmamış, ailesi ondan ne istemişse hemen yapmıştı. Tyler ona göre daha asiydi ve bunun erkeklik hormonundan kaynaklandığını düşünürdü hep. Tyler’dan gelen yarış teklifi Elzabeth'in asla reddedemeyeceği bir teklifti. Elizabeth oldukça iyi bir koşucuydu, kolay kolay kimse geçemezdi onu ve Tyler onu zorlayan tek kişiydi. Bazen Tyler’ın kazanması için yavaş koşar ama Tyler bunu anlayıp o yavaşlayınca kendi de yavaşlardı. Bahçenin bir ucundan mutfak kapısına doğru koşmaya başladılar. Tyler bir yandan koşarken diğer yandan Elizabeth'i konuşturmaya çalışıyordu, onu böyle hilelerle dikkatini dağıtıp geçmek daha çok hoşuna gidiyordu. Kapıya ilk varan her zamanki gibi Elizabeth oldu. Tyler da hemen arkasından içeri girdi. Başlarda Tyler yenildiği için biraz somurtsa da daha sonra Elizabeth'in neşesine katıldı. Güle oynaya odalarına çıkıp üstlerini değiştirdiler. Aşağıya inerken evin her yerini mis gibi çikolata kokusu sarmıştı. Elizabeth annesinin tekrar pasta yaptığını düşünerek koşar adımlarla koşarak mutfağa girdi. ‘’ Yarışta hızlı olabilirsin ama üstünü değiştirmede her kız gibi çok yavaşsın, kabul et. Pastanın ilk dilimini ben kaptım.’’ Tyler alaycı ses tonunu kullanarak konuşuyordu ve bunun Elizabeth'i sinir ettiğini biliyordu ama yarışın intikamını almak onu her zaman mutlu ederdi. Babası da bu pastayı çok severdi… Ne kadar olmuştu onu görmeyeli? İki hafta? Belki de üç…

Güçsüz, iniltiyle karışık bir havlama sesi Elizabeth'i hatıralardan sıyırıp gerçek zamana getirmişti. Usulca yerinden kalktı ve camı açıp dışarı baktı; küçücük, yavru bir köpek yağmurun altında titriyordu. Koşar adımlarla dışarı çıkıp köpeği içeri aldı. Büyükannesinin Elizabeth'i kucağında köpekle gördüğü anda köpeği kabul edip etmemek konusundaki tereddüdü gözlerinden anlaşılıyordu. Elizabeth'în kucağındaki köpeği aratmayan bakışları büyükannesinin köpeği reddetmesini engellemişti. Uzun zamandır hiç bu kadar neşeli görmemişti Elizabeth'i. Koşar adımlarla mutfaktan ayrılırken büyükannesi onun köpeğe bir şeyler söylediğini zar zor duyabiliyordu. Köpeği temizledikten sonra şöminenin yanına oturdu ve köpeği de yanına yerleştirdi. Yavru köpek türlü türlü şirinlikler yapıyor kendini sevdiriyor, Elizabeth de onun neşesine ortak oluyordu. Büyük annesi onları uzaktan izlerken Elizabeth'i ne zamandır bu kadar mutlu, gözlerinin içi gülerken görmediğini hatırlamaya çalışıyordu… Bu yaştaki bir çocuk için oldukça uzun bir süreydi bu. ‘’Sana bir isim gerek. Büyükanne, ismini ne koyalım?’’ Büyükannesiyle konuşurken eski Elizabeth'i aratmıyordu; hareketli, kıpır kıpır… Büyükannesinin söylediği bir sürü isimden birini bile beğenmemiş ve sürekli olarak yeni isimleri denemişti. ‘’Buldum! Senin adın Vickie olsun’’ Karşıda şirinlikler yapmaya devam eden hayvancağız da bu ismi beğenmişçesine havlayıp etrafında dönmeye başlamıştı. Elizabeth, köpeği kucağına alıp okşamaya başlarken şöminedeki alevleri izlemeye dalmıştı aslında bu aralar tek yaptığı şey olan hatıralar arasında dolanmaktı…

Ailesiyle birlikte büyükannesine gidiyorlardı. Arabayı babası kullanıyor, yanında annesi oturuyor ve arkada iki kardeş oturuyordu. Yolculuk şarkılar söyleyerek, oyunlar oynayarak geçiyordu. Büyükannesinin evi şehirden 3 saat uzaklıkta küçük, şirin bir kasabadaydı. JElizabeth orayı ikinci evi olarak görürdü ve büyükannesini çok severdi. Yolda giderken yağmur yağmaya başlamıştı ve çok kısa bir sürede görüş mesafesi iki metrenin altına düşmüştü. Kasabaya varmalarına henüz bir buçuk saat vardı ve etrafta motel veya durabilecek herhangi bir yer yoktu. Babası birden arabanın kontrolünü kaybetti ve araba yoldan çıkıp taklalar atmaya başladı. Elizabeth tekrar gözlerini açtığında kendini bir hastane odasındaydı. Yatağının hemen karşısında bir televizyon olan, sıradan, sıkıcı bir odadan ibaretti. Büyük annesi Elizabeth'in gözlerini açtığını gördüğü anda oturduğu yerden kakıp hemen yanına geldi. Gözleri hala ıslaktı ve gözlerinin şişliği uzun zamandır ağladığının kanıtıydı. Elizabeth'in ailesinin nerede olduğunu sorduğunda büyükannesi daha fazla kendini tutamayıp hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Elizabeth için bu yeterli bir cevaptı. Kimsesi kalmamıştı, artık yapayalnızdı bu dünyada… Büyükannesinin fark edemeyeceği kısa bir süre içerisinde kendini kaybetmişti Elizabeth. Serumunu çıkarmaya çalışıyor, bir yandan ağlarken diğer yandan anlamsız bir şeyler söylüyordu. Aslında söyledikleri hıçkırıklarında kaybolduğu için anlamsız geliyordu. Hiçbir şey düşünemiyor, göremiyor, duyamıyordu. Sadece ağlıyordu, tek istediği şey onların yanına gitmekti… Bir ara gözlerini araladığında etrafında doktorları gördü, onların arkasında da endişesi, korkusu, hüznü gözlerinden belli olan büyükannesini… Sonra gözlerine bir ağırlık çöktü ve tekrar uykuya daldı. Ne zaman uyansa ağlamaya başlayıp serumunu çıkarmaya çalıştığı için doktorlar ona sürekli sakinleştirici veriyordu. Jodi, onun yaşında bir kıza göre oldukça güçlü bir kızdı; hiçbir zaman sorunlarını dile getirmez hep kendi içinde hallederdi ama bu onun için bile çok ağırdı. Bir süre sonra tekrar gözlerini açtığında kendini çok yorgun hissediyordu. Ne zamandan beridir uyuduğunu hatırlamıyordu ama uzun bir süre olduğuna emindi. Yorgunluğu fiziksel değildi ama. Ağlamak istiyor ama ağlayamıyordu. Gözleri büyükannesini aramaya başlamıştı şimdi. Neler olduğunu öğrenmek ve buradan çıkmak istediğini söyleyecekti. Büyükannesi tekrar odaya geldiğinde doktorlarıyla konuştuğunu ve kendini hazır hissettiği zaman çıkabileceklerini söyledi. Ertesi sabah erkenden hazırlanıp büyükannesinin evine gittiler. Artık eski Jodi yoktu yerine gülmeyen, içine kapanık mutsuz bir kız gelmişti. Cenaze işlemleriyle ilk 2 hafta çok hızlı geçmişti ve Elizabeth odasından zorunlu olmadıkça dışarı hiç çıkmıyordu. Artık nereye ait olduğunu bilmiyordu. Hiçbir yer onun ev değildi artık. Tek başınaydı, yapayalnız. Düşündüğü tek şey buydu. Hiçbir yere ait olmadığı… İkinci evi olarak gördüğü bu ev bile ona yabancıydı artık. Kardeşi, annesi, babası olamadan her şey bomboş görünüyordu ona.

Elizabeth gözlerinin dolduğunu hisseti ama buna karşı koymak istemiyor tam tersine ağlamak istiyordu. Eski günlerine dönmek istiyordu. Annesi Nicole, babası Charlie ve kardeşi Tyler‘la birlikte olmak istiyordu. O günü tekrar yaşıyordu. İçini koca bir hüzün kaplamıştı. Şöminenin üzerindeki resmi almak için kalktığında Vickie huzursuzca mırıldandı. Resim kazadan bir hafta önce çekilmişti. Aradan tam dört yıl geçmiş Elizabeth artık genç bir kız olmuştu. Ama içinde bir eksiklik, nefes almasını zorlaştıran, onu boğan bir karanlık vardı. Bu duygudan kurtulmak istiyor ama bir türlü kurtulamıyor, yaptıkları fayda etmiyordu. Büyükannesi Elizabethte bir değişiklik olduğunu anlayıp hemen yanına geldi. Elizabeth yanına geldiğini anlayınca gözlerini silip resmi yerine bıraktı ve Vickie’yle oynamaya başladı büyükannesi ne olduğunu biliyordu ama sorma ihtiyacı duyup sordu. Aldığı cevap her zamanki gibi aynıydı ‘’Hiçbir şey olmadı büyükanne, iyiyim ben’’

Büyükannesi her gün erken saatte kalkıp gazeteyi alır ve kahvaltıyı hazırlardı. En azından Elizabeth böyle bilirdi. Ama bugün büyükannesinde bir değişiklik vardı sanki Elizabeth'e bir şey söylemek istiyor ama nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Elizabeth bir şeyler olduğunu anlamıştı ne olduğunu sorduğunda cevabı inandırıcı gelmese de kabullenip susmuştu. Kahvaltıdan sonra büyükannesi örgü örerken Elizabeth Vickie’yle ilgilenmeye başladı. Büyükannesi Elizabeth'in tekrar eski haline dönmeye başlamasına çok seviniyordu ama ona söylemesi gereken bir şey vardı. Nasıl söyleyeceğini bilemiyordu veya Elizabeth'in nasıl tepki vereceğini… Düşünceler kafasını kurcalarken daha fazla dayanamayıp Elizabeth'i yanına çağırdı ve tavan arasına çıktılar. Elizabeth burayı ilk kez görüyordu. Tozlu, eski eşyalarla doluydu, sadece bir sandık çok temiz görünüyordu. Şimdi büyükannesiyle birlikte bu sandığın yanında duruyorlardı. ‘’Bak Elizabeth bu söylediklerim sana çılgınca gelebilir ama beni dikkatlice dinlemeni ve sözümü bitirene kadar konuşmayacağına dair söz vermeni istiyorum.’’ Elizabeth çok şaşırmıştı neler olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.’’Söz’’ diyebilmişti sadece ve büyük annesi zaman kaybetmeden anlatmaya başlamıştı. ‘’Bundan 11 yıl önce Nicole, Charlie ve ben akşam yemeğini yiyorduk ve birden kapımız çaldı. Karşımızda çok genç bir çift çıktı. Yağmurdan sırılsıklam olmuşlardı ve kadın elinde çok küçük bir bebek taşıyordu. Annen hiç vakit kaybetmeden onları içeri aldı ve kuru kıyafet verip masamıza davet etti. Gerçekten çok iyi insanlardı. O gece çok büyük bir fırtına koptu ve dışarı çıkmak neredeyse imkânsızdı. Gelen çifti gece burada kalmalarını sabah hava sakinleşince çıkmalarını teklif ettik ama ikisinde de anlayamadığımız bir korku vardı. Burada kalmamaları gerektiğini söyleyip duruyorlardı. Babanın biraz ısrarıyla bize sırlarından bahsetmek zorunda kaldılar çünkü kadın bebeği için çok endişeleniyordu.’’ ‘’Sır..’’ büyükannesi Elizabeth'i dinlemeden sözlerine devam etti. ‘’Shh.. Dinle. Bize hayatlarının tehlikede olduğunu ve bebeklerinin zarar görmesini istemediklerini nedenleriyle anlattılar. Ve sorunlarını halledene kadar bebeklerine bizim bakmamızı işleri bittikten sonra gelip bebeklerini alacaklarını söylediler. Pek anlamadığım şeyler hakkında konuşuyorlardı. Karanlık Taraf filan geçiyordu konuşmalarda ama hafızam eskisi gibi güçlü değil tam hatırlayamıyorum. Nicole ve Charlie’nin tüm uğraşlarına rağmen bebekleri olmuyordu ve gelen çifti geri çevirmek istemiyorlardı. Tekliflerini kabul ettik hemen o gece bebeklerini bırakıp gittiler. Giderken annesi bir mektup yazıp eğer geri dönemezsek bu mektubu zamanı geldiğinde kızına vermenizi istedi. Charlie ve Nicole bu bebeği kendi kızları gibi sevdiler, nüfuslarına aldılar. Bebeğin annesine ve babasına ulaşmayı denediler ama bir daha görüşemediler. Ve o kız aileden biri gibi oldu. Şansıyla gelmiş olacak ki tam bir sene sonra Nicole, Tyler’a hamile kaldı…’’ Elizabeth duyduklarına inanamıyordu. Büyükannesinin çıldırdığını düşünmeye başlamıştı. Ne yani Nicole gerçek annem değil mi? Evlatlık mı alındım? Peki, neden kimse bugüne kadar bir şey demedi? Sorular jet hızıyla kafasının içinde uçuşuyordu. İçinde bir öfke ve üzüntü büyüyordu. Ne diyecek bir şey ne de verecek bir tepki bulabiliyordu. Düşündüğü tek şey evlatlık olduğuydu. Büyükannesi Elizabeth'in yüz ifadesinden şoka uğradığını anlayabiliyordu ama her sabah evine bir baykuşla gelen mektubu bir gün Elizabeth yakalayacak olursa vereceği tepkinin bundan daha büyük olacağını biliyordu. Anlatmaya devam ederken diğer yandan sandığı açtı Elizabeth şaşkın bir halde onu izliyor, konuşmak için ağzını açıyor ama kelimeler boğazına takılıyor hiçbir şey söyleyemiyordu. Sessizce ağlıyordu.

Büyükannesi sandığı açtığında eski eşyalarla karşılaşmayı bekleyen Elizabeth bir sürü mektup zarfını görünce şaşırmıştı. Büyükannesi o zarfları karıştırıp içlerinden bir tanesini ve görünüşüne bakılırsa en eskisini çıkarmıştı. Elizabeth annesinin söylediklerini hatırladı ‘’…Elizabeth sen çok özel bir kızsın ve bir gün bunu farkına varacaksın…’’ Annesinin sesi kulaklarında çınlıyordu. Birden annesinin yanında olduğu hissine kapılmıştı. Onu izliyor gibiydi. O gün bu kadar çabuk ve ani mi geldi? Neden sen söylemedin bunları bana? Elizabeth zihnine savaş açmış bütün düşünceleri, soruları uzaklaştırmaya çalışıyordu. Büyükannesi ne derse desin Nicole ve Charlie onun annesi ve babasıydı ve Tyler da onun kardeşiydi bu gerçeği hiçbir şey değiştiremeyecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Seneca Crane
Baş Oyun Kurucu
Baş Oyun Kurucu
Seneca Crane


Erkek Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 27/05/12

Lily Empty
MesajKonu: Geri: Lily   Lily Icon_minitimeSalı Mayıs 29, 2012 11:36 am

    #Yazım ve İmla (10/8)
    #Kurgu (15/15)
    #Akıcılık (20/18)
    #Betimleme (25/25)
    #Uzunluk (15/15)
    #Renklendirme ve Düzen (10/8)
    #Bonus (5/5)


    94
    Keyifli rpler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Lily
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Lily

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hunger Games Rpg :: Karakter Yaratımı :: RPG :: Rpg Puanlama-
Buraya geçin: