İnsanları süzerek dükkanların önünden geçerken adımları bir hayli yavaştı. Devriye gezdiği söylenemezdi pek. Dışarıdan öyle görünse de ayaklarının onu asıl olarak nereye götüreceğini biliyordu. İnsanları ezmekten zevk duymamıştı hiçbir zaman. Bu nedenle de insanlara psikolojik baskı uygulamak gibi hobileri yoktu.
Hiçbir zaman kötü yaptırıma tabi tutmamıştı onları. Ne var ki tek laf etmeden aralarından geçmek onları kendisinden uzaklaştırıyor, kendini etrafa soğukluk saçan biri gibi hissettiriyordu. Ne yalan söylesin, öyle olduğuna da emindi ya...
Kaskı başındaydı. Fakat o çakış gözlerinin bakışı, uzun boyu onun kim olduğunu sanki diğerleri gibi üniforma giymemişçesine gösteriyordu açıkça.
Uzun adımlarını otoriterce atarken ufak bir çocuk kardeşini kovalarken tökezledi tam önünde. Derin bir nefes aldı çocuğa sertçe bakarak. Ne zaman iyi olmuştu ki şu veletlerle arası? Hayır, aralarındaki sonsuz sevgi(!) sadece bu mıntıkaya özel değildi. Ne o sevmişti hayatı boyunca çocukları, ne de çocuklar onun yanında durmaktan şevk duyuyordu. Tabi canım, karşılıklı aşkın yerini ne tutabilirdi ki?
Çocuk gerileyerek ayağa kalktığı gibi uzaklaştı Evan'ın önünden. Çocuğun elinden düşündüğü elmayı süzdü. Besin. Herkes yemek yemeyi severdi. Sonuçta varolan dünyanın en şahane şeyiydi yemek. Suratında bir gülümseme oluştu elmayı görünce. Çocuğun düşüp kaçmasıyla birlikte ortamda oluşmuş soğun sessizleri umursamadı; üniforması üzerinde olduğu sürece bu sevgi göstergesi hep devam edecekti nasıl olsa. İnsanlar kaşları çatık ona bakarken eğildi, aldı yerden elmayı. Elindeki elmayı üniformasına silip havaya fırlattı, tuttuğunda yürümeye devam etti.
Gözlerini ona dikmişti. Kendisinin geldiğini gördüğünü biliyordu. Hayır, öyle olmasını istiyordu... Onun dükkanının önüne gelince atıp tuttuğu elmayı ses çıkartarak ısırdı, kendi gölgesinin dükkana vurması yetmeyecekmiş gibi. İçerideki son kişi de bakışlarının güzelliği sağolsun oyalanmadan kendini dışarı atınca sonunda başbaşa kalmıştı karşısındaki adamla.
"Elmayı çocuğa sen mi verdin?" dedi sesinin kalın tonuyla. Kaskını çıkartıp yavaşça tezgahın üzerine koydu. Devam etti gözlerini dikip adama bakmaya...